Hayır diyemediğinizde, özgür değilsinizdir…
Kişisel Gelişim kitaplarına genelde hep ön yargıyla bakan biri olduğum için Hayır Diyebilme Sanatı kitabını okumakta başta biraz tereddüt etmiştim. Sonra birkaç kitap incelemesi araştırmamın ardından, bu kitabı okumaya karar verdim ve bazı konularda farkındalığımı artırmayı başardığı için Hayır Diyebilme Sanatı kitabını oldukça beğendiğimi en baştan söylemiş olayım 🙂
Önceki yazılarımı okuduysanız, bir kitap incelemesinde sadece o kitaptan bahsetmekle yetinmeyi sevmeyen biri olduğumu fark etmiş olabilirsiniz. Okudukça, yazdıkça zihnimde diğer kitaplardan bağlantılar oluşuyor ve bu nedenle başka kitaplara yer vermeden edemiyorum. Bu yazıda da birkaç farklı kitap ismi göreceksiniz.
Hayatta herkesi memnun etmeye çalışmamız gerçekten zahmetli ve yorucu bir iş. Genelde de ne yaparsak yapalım bunu çok da başaramıyoruz, mutsuz olan bir kesim hep oluyor. Bu nedenle belki de bu beyhude çabadan vazgeçip kendimize odaklanmamız gerekiyor. İnsanları kırmak istemeyen bir karaktere sahipsek bu davranışımızı değiştirmemiz zor olabilir ancak sadece “Hayır!” demek yerine doğru kelimeleri kullanarak uygun bir üslupla söylemlerimizde farklılıklar yaratmayı başarabilirsek; ne istediğimizi bilen, yapmak istemediğimiz şeyleri kibarca reddeden ve günün sonunda daha mutlu hissettiğimiz bir kişi haline gelebiliriz. Kitapta da anlatılmaya çalışılanların özünde aslında bunlar var. Bu anlattıklarıma paralel olarak bir de çok kısa Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı’na değinmek istiyorum. Bu kitapta yazar Ruiz, “Hayır diyerek insanlara karşı çıkarız, çünkü özgürlüğümüzü korumak isteriz. (Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı, Syf:29)” der.
Özgürlük çok derin bir konu. İlkokul çağlarımızda bize “Özgürlük nedir?” diye sorulduğunda genelde “Başkalarına zarar vermeden istediğimizi yapmaktır.” yanıtını veriyorduk hep bir ağızdan, sanki tüm sınıfa, tüm çocuklara ezberletilmişçesine bir yanıt. Farklı bir yanıt veren sınıf arkadaşımı hatırlamıyorum bile. Şu an gerçekten özgür müyüz bilmiyorum açıkçası. Sabah kalktığımızda “Bugün işe gitmeyeceğim.” diyemiyoruz örneğin, bazı yükümlülüklerimiz var. O zaman özgürlüğün tam tanımı ve sınırları nedir? “Süper İnsan” Kitabı, Yapay Zeka ve Cyborglar yazımda bir bölümde değindiğim gibi belki de Matrix gibi bir simülasyonun içerisinde yaşıyoruz, bunu bile bilmiyoruz henüz. Buranın kuralları belki bizden önce zaten belirlendi ve dışına çıkamıyoruz, kim bilir? Yine Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı’na dönecek olursak, “Kendinizle ve dünyayla ilgili inandığınız her şey, zihninizdeki tüm kavramlar ve programlamalar mitotedir. Gerçekten kim olduğumuzu göremiyoruz; özgür olmadığımızı göremiyoruz. (Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı, Syf:33)” der.
Hayır Diyebilme Sanatı kitabında da özgürlük için “sınırlar” ifadesi kullanılıyor. “Özgürlük, sandığınız gibi sınırsız olmak demek değildir, tam tersine net ve güçlü sınırlara sahip olabilmenizle ilgilidir. Hayır diyebildiğiniz ölçüde, özgürlük alanına sahip çıkarsınız. Hayır diyemediğiniz her konuda, sınırlarınızın ihlal edilmesine izin verirsiniz ki, sınırları ihlal edilmiş bir ülke özgür değildir. (Hayır Diyebilme Sanatı, Syf:12)”
Kitapta geçen bu tanım, sınırlarımızı “Hayır” diyerek çizdiğimiz düşüncesini temel alıyor ve kitabın alt başlığında “Sınırların Kadar Özgürsün” ifadesini kullanıyor. Sınırlarımızı “Hayır” diyerek çiziyorsak, bu kelimeyi nasıl kullanacağımız da önem kazanıyor haliyle. Etkili bir hayırın içinde suçluluk, korku ve endişe yoktur diyor kitap.
Ama durun bir dakika! Ya siz kimse üzülmesin ya da dışlanırım diye “Hayır” diyemeyenlerdenseniz? Eğer gerektiği yerde zaten hayır diyemiyorsanız, kitap öncelikle bu alışkanlığınızı terk etmenizi istiyor. Bunun için de etkili hayır deme yöntemlerinden bahsediyor. Kitapta günlük yaşantıdan verilen örnekler oldukça güzel, bazılarında belki siz de “Evet” demenin yanlış olacağına hak verecek ve nasıl olumlu bir şekilde “Hayır” demeyi başarabileceğinizi bu somut örnekler sayesinde görebileceksiniz. Bu noktada Jim Carrey’nin başrolünde olduğu 2008 yılında gösterime giren Yes Man (Bay Evet) filmi de aklıma gelmiyor değil bazen. Hele de Yes Man’e dönüşmesinde önemli anlardan biri olan aşağıdaki sahne, “You’re dead, Carl. You say ‘No’ to life and therefore, you’re not living.” Galiba her zaman “Yes” ya da her zaman “No” dememek lazım, doğru yerde doğru olanı tercih etmek gerek, bu da zaten işin zor kısmı.
Neyse, sizi “Evet” demeye özendirmeden kitaba geri dönelim, zira Yes Man filminde de her şeye “Evet” denildiğinde işler rayından çıkabiliyordu 🙂
Doğruyu söylemek gerekirse, ben de özellikle arkadaşlarımın bazı davetlerine “Hayır” demekte zorlanan biriydim ama kitabı okuduktan sonra daha net cevaplar kullanmaya başladığımı fark ettim ve bu durumu kendim için olumlu bir değişiklik olarak görüyorum bir süredir. Kendime göre bir öncelik yapıyordum ve bu önceliklerin sırası değiştiğinde genelde yine mutsuz olan taraf ben oluyordum. Kitapta da eğer önceliklerinizi sürekli değiştirirseniz şunlar yaşanır diyor: “Sadece karmaşa yaşarsınız, ihlal edilen sınırlarınız yüzünden hiçbir işiniz idealinizdeki gibi sonuçlanmaz, giderek mutsuzlaşan hatta birtakım psikolojik sorunlar yaşayan birine dönüşürsünüz. Hayır diyemediğinizde özgür değilsinizdir. (Syf:23)”
Kitapta değinilen önemli alt başlıklardan ikisi “öz güven yoksunluğu” ve “onay beklentisi”. Öz güven yoksunluğu, varlık ve benlik sınırlarının kolayca aşılmasına neden olurken; onay beklentisi, değersizlik hissinden kaynaklanır deniliyor kitapta.
“Fark etmez cevabı, hayır diyemeyenlerin yedek cümlesidir.” diyor yazarlar. Bir başka terk etmemiz gereken davranış da bu kelime grubunu yanıt olarak kullanmamak. Zaten bu kelimeleri ne zaman kullansak ya konuyu netleştiremiyoruz ya da kendimizin dışındaki kişi(ler) ne istiyorsa onları yapmaya başlıyoruz.
“Hayır demek reddetmek değil sahiplenmektir.” (Hayır Diyebilme Sanatı, Syf:151)
Nadide Hayat filminde de çok güzel bir replik vardı. Şöyle diyordu Demet Akbağ: “Bu hayat benim. Yarısını başkaları için yaşadım. Geriye ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum. Belki kırk yıl, belki bir gün. Geriye kalan hayat benim ve ben nasıl istiyorsam öyle geçecek. Ben bu gemiden mutlu ineceğim.”
Özgürlük kavramından bolca bahsettik, bir de “özerklik” kavramı var. Hayır Diyebilme Sanatı kitabında bu kavram geçmese de Daniel H. Pink’in Drive adlı kitabındaki bölümlerden biraz bahsetmek istiyorum. Daniel Pink, özerlik kavramını; özümüzde bulunan kendi hayatımızı yönetme, becerilerimizi artırma ve geliştirme ve bir amacı olan bir hayat sürme arzumuz olarak tanımlıyor (Drive, Syf:168). “Özerklik ve ustalık konularında yetişkinler, çocukları kendilerine örnek almalılar. Özerkliği teşvik etmek, sorumluluğu, hesap verme yükümlülüğünü ortadan kaldıralım demek değildir. İnsanlar, sorumluluk üstlenmeyi isteyen canlılardır.” diye ekliyor. Kitapta biraz iş hayatına da değiniyor bu bölümlerde.
Bir amacı olan hayat sürme arzusu demişken, bu da bize başka bir kitabı hatırlatıyor.
Dr. Viktor E. Frankl, Auschwitz gibi bir toplama kampında son derece berbat bir hayat yaşadıktan sonra özgürlüğüne kavuşunca İnsanın Anlam Arayışı kitabında şunları diyor: “Dünya iyi durumda değil. Auschwitz ve Hiroşima bunun en önemli örnekleri. İkinci defa yaşıyormuşçasına ve ilk kez şimdi yapmak üzere olduğunuz gibi hatalı hareket etmişçesine yaşayın.” Şu anda nasıl yaşıyorsak yaşıyor olalım, muhtemelen büyük çoğunluğumuz Dr. Frankl’ın Auschwitz’deki dönemi kadar kötü bir durumda değiliz. Bu nedenle Dr. Frankl’ın bu sözleri hepimize ilham olsun ve “hatalı hareket etmişçesine” kısmındaki hayatımıza kendi isteğimizle “Hayır” kelimesini güzel kelimelerle değiştirerek, doğru bir üslupla katalım.
Küçük bir çocukken kendimizi daha özgür hissediyorduk muhtemelen. En azından istediğimizi yapabiliyor, anın tadını çıkarabiliyorduk. Anda kalabilmek büyük mesele, büyüyünce galiba hayatımızdaki en büyük dertlerden biri bu oluyor. Şu an yazıyı tamamlarken günlerden Pazar, öğle yarısını geçtik ve Pazartesi Sendromu dediğimiz his kendini hafiften hatırlatmaya başladı bile. Bu tür sebeplerden bir çocuk kadar özgür olamayız belki ama her şeye de, 35 milyon kez izlenen, aşağıdaki videoda yer alan sevimli çocuk gibi “No no no!” demeyelim lütfen 🙂
_Is there anything you like?
_ No no no!
Medium’da yazılarımı takip etmek isterseniz: medium.com/@sel.volkan
Görsel Kaynaklar:
- Hepsiburada
- Unsplash.com