Tecrübe asla eskimez…
Fragmanını gördüğüm anda “Bu filmi mutlaka izlemeliyim.” dediğim, 25 Eylül’de vizyona giren Stajyer (orijinal adıyla The Intern) filmini nihayet izleyebildim. Oscar ödüllü Amerikalı usta aktör Robert De Niro ve yine bir başka Oscar ödüllü olan Anne Hathaway‘in başrollerini paylaştığı Stajyer filmi “Tecrübe asla eskimez” mottosuyla hikayesini oluşturan bir komedi filmi. 121 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadığım bu keyifli filmde kimi zaman gülümsediğim anlar olurken kimi zaman da oldukça duygulandım. Zaten film özellikle Anne Hathaway’in bazı duygusal sahnelerini komedi ile karışık bir şekilde aktardığından bu iki duyguyu aynı anda yaşattığı anlara tanık oluyorsunuz. Oscar Adayı ve ödüllü film yapımcısı Nancy Meyers bu dramatik komediyi kendi yazdığı senaryodan yönetiyor.
Stajyer Filminin Konusu:
70 yaşında dul bir emekli olan Ben Whittaker (Robert De Niro), emekliliğin hiç de beklediği gibi olmadığını düşünmektedir. Tekrar iş yaşamına dönüp hala yapabileceği bir şeyler olduğunu göstermek için fırsat kollarken, genç ve güzel Jules Ostin (Anne Hathaway) tarafından kurulan ve yönetilen bir moda websitesindeki “Senior Stajyer” iş ilanını görür.
Jules Ostin hobisini işe dönüştürüp zamanla İnternet’ten satış yapan dev bir şirket kurmayı başaran, evli ve bir kızı olan, genç, güzel bir girişimcidir. Çalışanlarından biri sosyal sorumluluk projesi olarak, yaşlı kişileri eski iş deneyimlerinden faydalanmak ve iş hayatına tekrar kazandırmak amacı güden bir fikir önerir ve iş ilanını yayınlayarak bu fikri hemen uygulamaya geçirir.
Kendini işe yarar biri olarak görmek isteyen Ben Whittaker da ilana başvuranlar arasına katılır ve ilanın gerektirdiği maddeleri (kendini tanıttığı bir video sunum hazırlamak gibi) yerine getirir ve görüşmeye çağrılır. Görüşme sırasında 70 yaşındaki kişiye “10 yıl sonra kendinizi nerde görüyorsunuz?” şeklinde klasik İnsan Kaynakları sorusu sorulmasına rağmen, Ben insanları etkilemeyi başarır. Ben ile birlikte 3 (üç) kişi daha stajyer olarak seçilir ve Ben takım elbisesini giyerek ilk iş gününe başlar. Daha ilk günden yanında getirdiği çantası ve içindeki ajanda, kalem gibi teknolojik olmayan eşyalarıyla eski bir jenerasyondan geldiğini hemen yanındakilere farkettirir.
Jules Ostin’in yanına stajyer olarak verildiğini gören çalışanlar Ben’e Jules’in ne kadar zor biri olduğunu söylemeye başlarlar ama Ben kendinden emin bir şekilde üstesinden gelebileceğini belirtir. Ben kısa sürede kendini şirkettekilere sevdirmeyi başarır ama Jules’in dikkatini çekmesi biraz zaman alacaktır. Jules her sabah dosyaların karışık bir şekilde üst üste konulduğu çöplüğü andıran masayı gördüğünde içten içe çok sinirlenir ancak düzeltmek için de vakit ayıramamaktadır. Bir sabah masanın düzenlenmiş olduğunu görünce bunu kimin yaptığını sorar ve Ben’in yaptığını öğrenince bunun şirkette bu ayki en başarılı iş olduğunu söyler 🙂
Yavaş yavaş Jules’in dikkatini çeken Ben, bir sabah şirketin penceresinden dışarı bakarken şoförün içki içtiğini farkeder ve yanına gider ve şoförden Jules’e bugün kendisini iyi hissetmediğini söylemesini, aksi taktirde kendisinin gerçeği Jules’e anlatacağını söyler. Şoför bunu kabul eder ve o gün şoförlük görevini Ben üstlenir. Hiçbir dakikayı boşa harcamak istemeyen Jules (öyle ki şirket içinde bile bisikletle gezerek aynı zamanda spor yaptığını düşünmektedir) hep en kısa yolu kullanmak ister, Ben kendisini daha kısa yoldan götürerek 12 dakika kazandırınca artık sözünün geçmesini sağlayacak süreci de başlatmış olur.
Yaşlı stajyer ilk günlerinde normal bir stajyerin bile belki yapmayacağı işleri de yapar. Masalara ilgili dosyaları dağıtır, patronunun elbisesini kuru yıkamaya götürür. Ama stajyerimiz bir yandan da eski tecrübelerini çalışanlarla paylaşır, kullanıcıların alışveriş alışkanlıklarını doğru bir şekilde kısa sürede analiz eder ve çözüm önerileri sunar. Eski alışkanlıklarını sürdüren Ben, patronu Jules yanına geldiğinde mutlaka ayağa kalkar, ceketini ilikler ve patronu çıkana kadar şirkette çalışmaya devam eder. Yine böyle bir günde geç saatte Jules birkaç dilim pizzasını ve içeceklerini alıp Ben ile paylaşır. Facebook’a bile yeni adım atan Ben ile iş dışında şeyler konuşunca ve Ben’in eskiden bu binada bir çalışan olduğunu duyunca Ben’e daha fazla saygı duymaya başlar ve iş dışı konuşmaların kendisini rahatlattığını farkeder. Yalnız bir sorun vardır, Ben’in aşırı gözlemci olması Jules’i rahatsız etmiştir ve Ben’in başka bir ekibe transferini ister. Bu transferden sonra aslında Ben’in kendisi için ne kadar önemli olduğunu, aslında o varken işine daha iyi odaklanabildiğini farkeden Jules, Ben’den özür diler ve Ben’i tekrar kendi ekibine alır.
Kocasına ve kızına yeterli zamanı ayırmakta zorluk yaşayan Jules kendi iş yükünü azaltmak ve tek karar veren kişinin kendisi olmaması için bir CEO arayışına girişir ancak bir türlü görüştüğü kişileri beğenmez. Ben’se Jules’e gelecek yeni bir CEO’nun asla Jules’in kendisi kadar işi sahiplenebileceğini ya da sevebileceğini düşünmediğini her fırsatta söyler ve yeni bir CEO olmadan kendisinin devam etmesi gerektiği konusunda Jules’i ikna eder.
Fragman:
Oyuncu Kadrosu:
Ben Whittaker rolüyle Robert De Niro
Robert De Niro hem eski jenarasyonu çok iyi yansıtması hem de filmde insanları etkilemek için kullandığı jest ve mimikleriyle gerçekten çok başarılı performans sergiliyor. Aslında film sırasında söylediği “Burada kendimi herkesin amcası gibi hissediyorum.” gibi bir sözle karakterinin bize hissettirdiğini de özetliyor.
Jules Ostin rolüyle Anne Hathaway
İş manyağı diyebileceğimiz Jules Ostin karakterini ve onun yaşadığı duygu karmaşalarını Anne Hathaway çok iyi yansıtıyor. Özellikle filmin sonlarına doğru Robert De Niro ile yalnızlık üzerine geçen diyalogları hem duygulandırıyor hem de güldürüyor.
Diğer Karakterler
Filme renk katan yan karakterler de güzel bir performans sergilemiş diyebiliriz. Onlar da çoğu sahnede bizi güldürmeyi başarıyorlar.
Sonuç & Yorum:
Stajyer bir solukta izleyeceğiniz, bolca güleceğiniz ve kimi zaman duygulanacağınız izlenesi güzel bir film olmuş. Başroldeki iki Oscar ödüllü oyuncu sergiledikleri oyunculukla filmi oldukça keyifli kılıyorlar. İş hayatında bu sıralar X – Y jenerasyonların çatışması tartışılırken benzer bir jenerasyon çatışmasını keyifle elen alan bu film için mutlaka zaman ayırın derim.
Filmde aslında diğer seyircilerle çok güldüğüm ama teknik bilgisi olan biri olarak da bir yandan bir türlü anlamadığım bir sahneyi eleştirmeden geçemeyeceğim 🙂 Jules Ostin bir sahnede annesine sinirlenir ve bu kızgınlığını cümlelere döktüğü maili, kocası Matt yerine yanlışlıkla Mother seçerek annesine gönderdiğini farkeder. Çalışanlarına annesinin bu maile en erken 3 saat sonra bakabileceğini ve o görmeden bir şekilde e-postayı silmeleri gerektiğini söyler. Bunun için de Ben ve arkadaşları eve hırsız gibi girerek Jules’in annesinin bilgisayarını açarlar ve maili silerler. Oysa ki bu kadar uğraş yerine Jules çok kolay bir şekilde Recall Message işlemini yapsa zaten maile bakılmadığı için kolayca annesi okumadan maili silebilirdi 🙂 Neyse başkaları takılmadıysa bu sahneye sorun yok 🙂
Filmin afişinde yazdığı gibi “Tecrübe asla eskimez.“
Selam Volkan,
Recall özelliğinin çalışması bir kaç duruma bağlıdır. Bu özellik Microsoft Exchande sunucularında çalışmaktadır. Yani hem mail gönderenin hem de alıcının mail sunucusunun Exchange olması gerekir. Ayrıca “Recal This Message” menüsü sadece client mail olarak Microsoft Outlook’ta aktif oluyor.
Tam detaya şuradan bakabilirsin.
https://support.microsoft.com/tr-tr/help/197094/how-to-use-the-recall-message-feature-in-outlook
Filmde Apple Mac bilgisayar kullanılıyordu. Daha detaylı bakınca client mail programı olarak da Mac Mail kullandıkları görülüyor.
Doğal olarak böyle bir işlemin olamayacağını Jules ve çalışanlarda biliyordu.
Ek bilgi olarak yazayım istedim.
Merhaba,
Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Filmi izledikten sonra aklımda kalan bir detay olarak yazmıştım ancak dediğiniz kısımlara dikkat etmemişim. Şimdi yazıya eklediğim görsellere de bakınca dediğiniz gibi karşı tarafın Mac kullandığını hatırladım 🙂
Çok sağol çok işime yaradı